İsmi bir fısıltı gibi kulaktan kulağa dağılan, insanların ya aşırı sevdiği, ya da aşırı nefret ettiği, ortası olmayan Alpmut‘u yakından tanımak için ekibimizden Armağan Dinletener ile bir söyleşi gerçekleştirdiler..
Siyasilerin yüzlerine karşı söylediği protest rap şarkılarından, yapımcılıktan, yönetmenlikten, sosyal medyadaki taklit ve skeçlerinden, belgesellerinden, basındaki geçmişinden ve çeşitli birçok alanın içinden ismini duyduğumuz Alpmut’un başına gelenleri ve insanlardan neden soğuduğunu sorduk.
Benim çok farklı bir geçmişim yok aslında. Standart bir şekilde Devletin terk ettiği Karpaz bölgesinin Yedikonuk köyünde büyüdüm. Çocukluğumdan beri karakter olarak arkadaşlarımdan farklıydım. Herkes futbol oynarken ben odama kapanıp müzikle ilgilenip, odamdaki duvarlara grafitiler yapıyordum.
20’li yaşlarımda Üniversite ve Askerlik durumlarından dolayı ciddi manada ilk defa bölgemden çıktım. Bu süreçte Lefkoşa’da sabah okul, akşam iş derken hocalarla da ters düşmeye başladım. İşten dolayı okula gecikiyordum ve anlayışsız bazı hocalarla karşılaşıyordum. “İş hiçbir zaman eğitimi geçmemeli” gibi saçma sapan edebiyatlar yapıyorlardı. Ben de onlara “Ben çok mu hevesliyim sabah okula akşam işe git eziyetine? Devletin basiretsizliği ve ailemin zengin olmaması benim suçum mu?” diyordum ve sivri dilliğimden çok sıkıntılar çekiyordum.
Okul hayatımı bile yaşayamadım çalışmaktan. Dolayısıyla sınıfta kaldım. Öyle böyle okulu bitirdim ve ne o diploma gecesine katıldım ne de diplomayı gidip aldım. Çünkü iğrendim o diplomadan. 2 yıl sonra annemin zoruyla diplomayı almaya gittim ve alıp bir köşeye attım. Şuan nerede bilmiyorum. Zaten işe de yaramadı. Ben sağlık sektöründen mezunum ve 10 yıldır o bölüme münhal açılmıyor. Açılsa da torpillileri alırlar diye kafada bitirdim o hayalleri.
Ben hobi olarak müzik ile ilgileniyordum. Rap şarkıları yazıp söylüyordum. Para olmadığı için kayıtları da klipleri de kendimiz çekiyorduk. Yani öğrenmeye mecburduk. Kendimi teknik açıdan geliştirince özel bir televizyonda işe başladım. 6-7 yıl ciddi manada çalıştım ve bütün işi profesyonel bir şekilde öğrendim. Hem kamera önünde işin teoriğini öğrendim, hem kamera arkasında teknik işleri yapabilen bir yönetmen donanımına sahip oldum.
Televizyon maddi olarak çöküşe geçtiği için çalışanlar neredeyse yarı yarıya bir oranla ayrıldı. Ben de yeni gazete kurmak isteyen şirketlere malzeme kurulumu yapıp, ayrı ayrı bölümlerde çalışacak personellerin eğitimini vermeye başladım. Yani şirketlere para karşılığında sıfırdan en donanımlı şekilde bir gazete kurup, personellerini de tek tek eğitip, sistemi çalışır hale getirdikten sonra paramı alıp gidiyordum. Sevmiyordum bir yere bağımlı kalmayı.
Sosyal medya uzmanı olduğum için erişim yapamayan gazetelerin özel haberlerini kurduğum sosyal medya ağlarıyla ülkeye yayma hizmeti de veriyorum. Bundan dolayı basın camiasında özellikle sistemin başında olan önemli insanlar beni çok iyi bilir. Bilmeyenler zaten sorumluluk sahibi olanlar değildi. Bu şekilde girişim oldu piyasaya.
Sanırım 2020 yılı herkes için bir milad. Kiminle konuşsam lanet ediyor bu yıla. Tabi ben her negatif olayların pozitif yönlerine bakarım. Bu iğrenç sene bize ne kazandırdı diye bakarım. İnsanların iç yüzünü öğrendik bu süreçte.
2 yıl boyunca istediğim sitede istediğim haberi yaptırıp ülkede gündemi değiştirecek pozisyonda bir erişim gücüne sahip oldum. Hala bu güce sahibim ama insanlardan vazgeçtiğim için kullanmıyorum. Nedenlerini açıklıyayım size. Zamanında bu gücü toplumdaki haksızlıkları önlemek için kullanayım dedim. Öncelikle kendi köyümden başladım.
Normal zamanlarda selam bile vermeyen ve sadece seçim zamanı dışardan gelen ne kadar ikiyüzlü politikacılar varsa onlara musallat oldum. Bir taraftan gündemi takip edip, bir taraftan tarih kitaplarından geçmişi okuyup, diğer taraftan da internette teknik olarak sürekli geliştirdim kendimi. Yani donanımlı bir canavar oldum. Hemen kendi köyümün tanıtımlarını üstlendim.
Yedikonuk’luyum dediğimiz zaman “Büyükkonuk mu?” Diye sorulan soruları bitirdim. Yani gece gündüz tanıtımla uğraştım. Çünkü bilen yoktu köyü. Sonuç olarak tanıtmayı başardım. Öncelikle bölgemdeki bir iş yerinden hakkını alamayan 30 işçinin hakkını şirkete yaptığım tehditlerle aldım. Sonra bunları duyan ülke genelindeki diğer tanımadığım insanlar sürekli mesaj atmaya başladı. Onların haklarını da aldım.
Bu arada devletin başındakiler ne mi yapıyordu? Fakir fukaranın sırtına basarak torpille işçi alımlarıyla uğraşıyordu. 2020’ye kadar benim için her şey iyiydi. Bu olaylar her şeyin şimdilik pembe tarafı.
Ben zaten basının içine girip ülkedeki dönen dolapları gördüğümden beri isyancıydım. Tabi sadece gamsız patronlar ve politikacılarla uğraşıyordum hep. Çok çektiler benden. Fakir fukara ve hakkı yenilen insanlar için ne kadar faydam olursa mantığıyla yapıyordum tüm bunları.
2020’de Corona Virüsü Dünyayı kapatınca herkes eve hapsoldu. İşsizlikten dolayı artık millet birbirinin kuyusunu kazmaya başladı. Ya eskiden beri iğrenç bir toplumduk, ya da bu bastırılmış içgüdü ortaya çıktı. O kadar insanın hakkını kurtardım ki etrafım dosttan geçilmiyordu. Çünkü güç vardı bende. Bir o kadar da düşman edindiydim. Çünkü uğraştığım ne kadar emek hırsızı varsa hepsi düşmanım olmuştu.
İşte bu yüzden dolayı ya çok sevilen ya da çok nefret edilen kişiyim. Ortası yok yani. Herkes benim için “Ya bunu birisi öldürecek ya da kumpas düzenleyecekler” diyordu. Nitekim öyle oldu. Başıma 2020’de öyle bir olay geldi ki, açıklayamadım bile insanlara. Bu olaydan sonra zaten bambaşka bir insan oldum.
Olay bir emare olayıydı. Zaten hazırlıklıydım böyle bir şeye. Umurumda bile olmadı. Umurumda olan şey en zor günlerinde desteklediğim insanların fırsat kollarcasına sırtımdan bıçaklamasıydı. Köydeki evimde evden ayrı bir odam var. Köyde hırsızlık olmadığı için açıktır kapı hep. Komşularıma da güvendiğim için köyde kilit vurma olayı yoktur. Bir akşam odamdan emareler çıktı. Benim odamda çıktığı için kimseye derdimi anlatamadım.
Herkes arkamdan konuştu o gün. Madem suçu yoktu da neden suçu kabul etti diyorlar benim için. Ülkeyi virüs sarmış, nezarette 2 hafta kalmak ve kötü şeyler yaşamak istemedim. Polislerinde işini kolaylaştırdım hem. Üstelik odamdan çıkmış. Alakam yoktur desem kim inanır? Zaten gece tutuklandım, sabah erkenden bıraktılar. Olay bu kadar.
Ne birisinin karısına kızına sarktım, ne hırsızlık yaptım, ne de birine kötü bir şey yaptım. Olay sadece benimle alakalı olmasına rağmen cüzzam hastalığı varmış gibi sırt çevirdi insanlar bana. Odamdaki emareler nasıl orada olur diye düşünürken bir baktım ki evimin 4 tarafındaki komşularım ve akrabalarım düştüğüm için sevinçten havaya sekiyor.
Meğer hepsi fırsat kolluyormuş. Başarılarımı çekemeyen akrep akraba ve iğrenç komşu ilişkisi varmış ama güç bende olduğu için yüzüme gülerlermiş. Düşerkenden ilk tekmeyi onlar vurdu. Ülke genelindeki diğer tüm akrabalarım geçmiş olsun diye aramadı bile. Hepsi arkamdan iş çevirmiş. Evime rahatça kim giriyorsa odur bu işi yapan. Konu çözüldü aslında ama kabul etmiyorlar mahkemede.
Henüz 2020 bitmedi. Daha başıma neler gelecek diye bekliyorum. Şuan insanlardan uzak bir şekilde balık avına gidiyorum. Arada Lefkoşa’da müziklerimle ilgileniyorum. Kayıt klip gibi işler yapıyorum. Reklam çekimleri yapıyorum. Gazete sistemleri kuruyorum. Toplumsal değil kişisel işler yapıyorum.
Kim kimi dolandırırsa dolandırsın umurumda değil. Siyasetçiler köye gelip işe alma vaadiyle insanları dolandırıyor. İnsanları kanmamaları için sadece 1 kere uyarıyorum. Doğal olarak beni dinlemiyorlar ve seçim sonrası dolandırıldıklarını farkettiklerinde sadece gözlerine bakıyorum hepsinin. 3 saniyeden sonra kafalarını çeviriyorlar. Umurumda bile değil mağduriyetleri. Uyarmıştım.
Ben insanların bu sefaleti hakettiğini düşünüyorum. Çünkü halk seçiyor ülkeyi yöneten kişileri. Uzaydan başımıza darbeyle gelmiyorlar. Adam ülkeyi dolandırmaktan davası var ve sırf paralı diye “Başkan” diyerek yalakalık yapıyorlar.
Zamanında ben bir adamın başını bir beladan kurtardım. Yaşadığım emare olayının ertesi günü adamın evine sohbete gittiğimde bana vebalı muamelesi yaptı. Kapısını çaldım, kapıyı açtı. Beni görünce kapıyı suratıma vurdu. Oysaki ben ne bu topluma ne de ona bir zarar vermemiştim. Aksine polisin bile kurtaramadığı o başını beladan kurtarmıştım.
Son olarak size tamamıyla insanlardan neden uzaklaştığımı ve bardağın nerede taştığını anlatayım
Tanımadığım bir şahıs bir gün bana ulaştı. Bu adamı tanımam etmem ve hiç görmedim. Çok acıklı yazılar yazdı. Karısının vatandaşlığını bir türlü vermiyorlarmış. Elimin kolumun uzun olduğunu, tanımadığım insanlara yardım ettiğimi de biliyormuş. Benden yardımcı olmamı istedi.
O dönem birkaç bakanı arayıp hızlandırdım işini. Yıllarca beklediği vatandaşlığı 1 ay içerisinde aldırttım. Zaten haklarıydı ama yıllarca alamıyorlardı. Ben sadece yıllarca beklemesinler diye 1 ayda aldırdım.
Adam sonra beni silmiş facebooktan. Gerekçe olarak da “Asgari ücrete çalışıp, pandemi yardımını alamayıp, pandemide bankaların faizine dur diyemeyen politikacılara oy verenler gerizekalıdır” dememi belirtmiş…
Sanki de ailesini işaret ederek hakaret ettim. Hem nerden bileyim ailesinin ve kendisinin kime oy vereceğini…
Üstelik vatandaşlığını, uğruna beni sildiği partiden değil başka bir parti aracılığıyla aldırttım. Yani o parti vermedi vatandaşlıklarını. Üstüne bir de vatandaşlığını alamadığı partinin bayraklarını profilinde donatıp beni siliyor facebooktan…
Kime oy verirse verir. Bundan banane? Ama bu hareketi zoruma gitti.
Artık kimseye yardım etmiyorum. Kimseyle muhattap değilim. Piyasadan çekildim. Kimsenin hakkını aramıyorum.
Ben zarar görmedim hiçbir şeyden. Beni ne güçlüler yıldırdı nede tehditler. Beni yıldıran şey, uğruna mücadele verdiğim insanların güce tapmaları. Güçlüden yana olmaları. Bundan dolayı insanların bu rezil hayatı ve acınacak halde oluşlarını hakettiklerini düşünüyorum. Tek zararım zaman kaybı. Ses çıkarmazsan daha çok zincir vururlar. Onların yerine ben onların sesi olmayı seçtim. Daha sonra güçlülere olan korkularından benimde kuyumu kazdılar.
Şimdi “Alpmut” olarak müziklerimle, denizde yakaladığım balıklarımla, o savaştan geriye kalan 3-4 dostumla her alemimi yapıyorum.
Ülke battıkça insanlarla daha çok dalga geçiyor, yüzlerine karşı hakettiklerini arı gibi soka soka belirtiyorum. Çünkü bizzat kendi seçtikleri kişiler yönetiyor ülkeyi, uzaylılar değil.
Ben mutluyum hayatımdan. Zaten mutlu ve mesut birisiydim ve hala öyleyim. Mutsuzluğum ülkenin gidişatı ve halkın fakirliğiydi. Kendimde hissettiğim bu sorumluluğu attığım için artık kendi mutluluğuma odaklandım
Titanik batarken keman çalan o adamın kafasını yaşıyorum.
Gemimiz delik aldı arkadaşlar. Batıyoruz.
Ben “Vur patlasın çal oynasın” modundayım.
Peki ya siz?
3. SAYFA
26 Aralık 2024SPOR
26 Aralık 20243. SAYFA
26 Aralık 2024SPOR
26 Aralık 2024SPOR
26 Aralık 20243. SAYFA
26 Aralık 20243. SAYFA
26 Aralık 2024