Koronavirüs salgını döneminde elektriğin hem üretiminin hem de evlere ve iş yerlerine iletiminin aksamaması için, enerji sektörü işçileri, birçok kişiye göre çok daha sıkı önlemler altında çalışıyor. Bazıları bir buçuk aydır bir gün bile izin yapmadı. Bazıları herhangi bir şekilde virüs kapmamak ve iş akışını riske atmamak için bir buçuk aydır ailesini görmedi.
Türkiye’nin farklı şehirlerindeki santrallerde çalışan, iş güvencesi gerekçesiyle isimlerinin yazılmasını istemeyen işçilerle konuştuk.
Trakya bölgesine elektrik üretim ve iletimini sağlayan özel bir enerji firmasının işlettiği bir santralde, salgının başından bu yana üretim büyük oranda durdu. Ancak iletim tam kapasiteyle devam ediyor.
65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan işçilere izin verildi, zorunlu olmayan bakımlar ertelendi, santral içinde sosyal mesafenin korunabilmesi için iletimde çalışan işçi sayısı da olabildiğince düşürüldü. Bu da iş yükünü artırdı.
İletim bölümünde çalışan 58 yaşındaki bir işçi, BBC Türkçe’ye, 45 gündür aralıksız çalıştığını ancak gerektiği sürece böyle çalışmaya mecbur olduğunu söylüyor:
“Salgından sonra birçok işyeri kapandığı için enerji ihtiyacı da azaldı, bizim santral de yavaşlatıldı. Mevcut eleman sayısı 80’den 40’a düşürüldü. Kalan 40 kişi de bir hafta çalışıp bir hafta izin yapıyor.
“Biz dört vardiyacı olarak 3 vardiyada çalışıyorduk. Ancak bir arkadaşımız tansiyon hastası olduğu için bir buçuk aydır gelmiyor. O olmayınca biz haftanın yedi günü çalışıyoruz, bunun bir günü 16 saat çalışıyoruz. Bu sürede hiç izin kullanamadım. Artık gerçekten çok yoruldum ama çalışmak zorundayız. Bugün 1 Mayıs, yine vardiyadayım çünkü elektrik kullanımı devam ediyor, iletimi de devam etmeli.”
Santralde çok sıkı önlemler alındığını, dışarıdan hiç kimsenin gelmediğini, hem servislerde hem santral içinde hijyen ve sosyal mesafe kurallarına çok dikkat edildiğini, her an maske takmanın zorunlu olduğunu anlatan işçi, sadece yorgunluk ve tek başına çalışmanın getirdiği ruhsal çöküntüden şikayetçi:
“Tüm gün tek başıma çalışıyorum. Yemekhanede her masaya bir kişi oturuyor, kalabalık gitmeyelim diye yemek saatleri de bölündü. Bu da bir psikolojik çöküntü yaratıyor. Bir insanla aynı odada bulunursak hemen ellerimizi yıkamamız söyleniyor. Sürekli ateşimiz ölçülüyor. Servislerde de tek tek oturuyoruz. İş arkadaşlarımızla bayramlaşmamamız söylendi. Nasıl normale dönülecek, bilmiyorum.”
Yaklaşık 800 çalışanı olan ve 2 bin megawatt’ın üzerinde kurulu güce sahip, devletin işlettiği bir santralde, salgının henüz başlarında 20’nin üzerinde çalışanda koronavirüs tespit edildi. Bir kişi koronavirüs sebebiyle hayatını kaybetti.
Bunun üzerine santralle aynı alandaki lojmanda kalan tüm santral çalışanları, aileleriyle birlikte karantinaya alındı. Bu dönemde şehir dışında olan işçilerin ya da ailelerinin eve dönmesine izin verilmiyor.
Santralde yemekhane kapatıldı, çalışan sayısı yüzde 10’a kadar indirildi. Üretim büyük oranda durduruldu. Ancak bazı çalışmaların devam edebilmesi için lojman ve santral dahilinde karantina altında çalışmaya devam eden işçiler, “Son dönemde kimlerle tokalaştıklarını bile düşündüklerini ve şartların normale dönmesi halinde sosyal mesafe kurallarına uyulmasının nasıl sağlanacağından endişe edildiğini” söylüyor.
Yıllık ortalama 1,4 milyar kilowatt/saat üretim kapasitesine sahip daha küçük bir devlet santralinde de işçiler, santrale virüsü getirmeme konusunda çok sıkı uyarı aldıklarını söylüyor.
İşçilerden biri, “virüs santrale gelir de elektrik akışı durursa bunun vebali bizim boynumuzda olur” diyor:
“Santralimize dışarıdan girişler tamamen yasaklandı. Danışmanların, tedarikçilerin, hizmet personellerinin girişi yasak. Sadece temizlikçiler var, 2 saatte bir kapı kollarını ve mecburi yerleri temizliyorlar. Yemek veren firma da gelmiyor, öğlen yemeğimiz yok. Bazen evden yemek getiriyoruz, bazen üşenip bisküvi yiyoruz. Öğlen yemeğinin ücreti ödeniyor ancak dışarıdan yemek söylemeye korkuyoruz. Sürekli maskeliyiz ve ellerimizi yıkıyoruz. Servislerde ya tek ya da iki kişiyiz, ona rağmen serviste de maske takmamız istendi.
“Burada asıl önemli olan, virüsten hem kendimizi hem iş arkadaşlarımızı korumak. Hepimize çok sıkı tembih edildi, ev ve iş dışında herhangi bir yere çıkmak kesinlikle yasak. Ben 45 gündür ev, iş ve servis dışında hiçbir yerde bulunmadım. Kimseyle temas etmedim. Kadro şu an çok kısıtlı, bir hafta bir vardiya grubu diğer hafta diğer grup çalışıyor. Ben şimdi virüsü alır bir de iş arkadaşlarıma bulaştırırsam, bir grup izole olursa diğerlerinin iş yükü çok artar. Onlara da bulaşırsa herkes izole olmak zorunda kalır, eleman kalmaz, santral durur. Bunun vebali çok ağır.”
Bu işçinin çalıştığı santral, bulunduğu meskun mahaldeki hanelere elektrik sağladığı için ihtiyaç azalmadı, aksine arttı:
“Geçenlerde trafoda bir arıza oldu, bir saat elektrik kesildi. Hafta sonuydu, sokağa çıkma yasağı vardı. Ona rağmen, abartmıyorum, tam 40 dakika sonra o bölgede herkes evlerinde sıkılıp sokaklara akın etti. Daha da kötüsü, bir hastaneye de elektrik verilememiş. Solunum cihazları jeneratörle çalışıyor ama nereye kadar? Kaç kez arayıp ne zaman elektrik gelecek diye sordular. Arızayı gidermek için canla başla çalıştık.”
Günde 4 kişinin çalıştığı işlerde şimdi günde 2 kişi çalışıyor ve iş yükü arttı. Hem yorgunluk hem de herhangi bir arıza çıkmaması için gösterilen çaba, işçilerin üzerindeki baskıyı artırıyor:
“Sinirler çok gergin. Babası hastanede yatan bir arkadaşımız var, bir buçuk aydır onu görmeye bile gitmedi. Bir başka arkadaşın eşi o sırada şehir dışındaydı, onu görmeye gidemedi, eşi de gelemiyor, virüs bulaşmasın diye çok endişe ediyoruz. Dışarıda 10 dakika birini göreceğim diye böyle bir riski göze alamayız. Hepimiz birbirimize güveniyoruz, tamamen izolasyonumuzu sağladık.”
Günlük yaklaşık 200 bin haneye elektrik sağlayan bir başka santralde çalışan bir işçi de, bebeğini haftalarca göremediğini anlatıyor:
“Bir bebeğim var, ona rağmen neredeyse bir aydır eve gidemedim, yakınlarda oturan bir akrabamda kaldım. Virüsün bulaşması riskini göze alamayacağım için bebeğimi göremedim.”
Bu işçiye göre küçük santrallerde kontrolleri sağlamak daha kolay:
“Biz küçük bir santraliz, zaten az kişiyiz, birbirimizi tanıyoruz ve izolasyon konusunda güveniyoruz. Bu büyük bir fark yaratıyor. Üretimin devam etmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Evlerde televizyon, fırın gibi cihazların kullanımı arttığından elektrik kullanımı da arttı. En ufak bir arızanın büyümemesi için hızla ve büyük bir özenle müdahale ediyoruz. Arızaları riske atamayacak durumdayız, böyle durumlarda deneyimli arkadaşlar evdeyse telefonla bilgi alıyoruz. Yetmiyorsa, ancak o zaman dezenfekte edilmiş araçlarla evinden alıyoruz. Bu sebeple de iş dışında işçilerin evden başka yerde bulunması yasak. Sinirler biraz gergin ama üst düzey önlemler almaya mecburuz çünkü üretimi durduramayız.”
İzmir’de bir santralde çalışan işçiler de benzer önlemleri anlatıyor. Santrallerindeki dezenfekte, hijyen, sosyal mesafe gibi önlemlerin uygulandığını söylüyorlar:
“Türkiye’nin birçok yerinde çalışan arkadaşlarımız var. Büyük firmaların işlettiği santrallerde önlemler anlamında hiç şikayet duymadık. Çünkü bütün santraller üretimin devamlılığı için çalışmaya devam etmek zorunda ve ekstra önlemler alıyor.
“Ama taşeronlara bağlı çalışan arkadaşlarımızdan çok şikayet duyuyoruz. Önlem alınmadığını, bir minibüse 20 kişi doldurulduğunu anlatıyorlar. Benim taşeron firmada çalışıp koronavirüs bulaşan 3 arkadaşım oldu. Onun iş arkadaşlarına izolasyon uygulamadılar.”
İzmir’de çalışan 43 yaşındaki bu işçi, iş yükü artsa da izin alabildiklerini, ancak bu süreçte üsrekli önlemlerin hatırlatıldığını söylüyor:
“Biz üretim kısmındayız, 15 gün çalışıp 15 gün izin yapıyoruz. Çalışan sayısı yüzde 10’a düşürüldü. Öyle olunca iş yükü artıyor, çok yoruluyoruz. Bir de yemek yerken bile korkuyoruz. Yüz siperliği de dağıttılar. Ama şirkette önlem alınması yetmiyor, özel hayatımızda herkesten çok daha dikkatli olmamız isteniyor. Sürekli cep telefonlarımıza mesaj atıp teşvik etmeye çalışıyorlar.”
Türkiye’nin 2018 yılında elektrik enerjisi tüketimi 304,2 milyar kilowatt/saatti.
2019’da elektrik üretiminin 31,4’ü hidrolik enerji, yüzde 28,6’sı doğalgaz, yüzde 22,4’ü kömür, yüzde 8,1’i rüzgardan ve kalanı güneş, jeotermal enerji gibi kaynaklardan elde edildi.
Salgın sürecinde Türkiye genelinde elektrik kullanımı sadece hanelerde arttı ve genel olarak enerji ihtiyacı, tüm dünyada olduğu gibi, birçok fabrika ve iş yeri geçici süreyle kapandığı için düştü.
Üretim, çoğunlukla hidroelektrik gibi kârlılık oranı daha yüksek olan santrallerde devam ediyor, doğalgazla çalışanlar başta olmak üzere bazı santrallerde ise neredeyse tamamen durdu.
Bu santrallerde şu an için sadece, yeniden devreye alındığında sorun yaşanmaması için bazı çalışmalar devam ediyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de 2019 sonu itibarıyla 8.069 elektrik santrali var. Bunların 669’u hidroelektrik, 68’i kömür, 262’si rüzgâr, 52’si jeotermal, 330’u doğal gaz, 6.435’i güneş, 253’ü ise diğer kaynaklı santraller.
3. SAYFA
06 Kasım 2024SPOR
06 Kasım 20243. SAYFA
06 Kasım 2024SPOR
06 Kasım 2024SPOR
06 Kasım 20243. SAYFA
06 Kasım 20243. SAYFA
06 Kasım 2024